Birleşmiş Milletler, dünya genelindeki çocuk sahibi olmanın önündeki en büyük engelleri içeren kapsamlı bir rapor yayımladı. Bu raporda, sosyal, ekonomik ve sağlık ile ilgili nedenler detaylı bir şekilde ele alınırken, her bir engelin çocuk sahibi olma kararlarını nasıl şekillendirdiği üzerinde duruluyor. Özellikle düşük gelirli ülkelerde yaşanan zorlukların ve kültürel faktörlerin, insanların aile kurma isteğini nasıl etkilediği çarpıcı bir biçimde sunuluyor.
Birleşmiş Milletler'in raporuna göre, yoksulluk, insanların çocuk sahibi olma kararlarını en çok etkileyen unsurlardan biri. Ekonomik koşullar, bireylerin ve ailelerin geleceğe dair umutlarını sınırlarken, çocuk sahibi olmayı bir lüks olarak görmelerine neden oluyor. Özellikle düşük gelirli aileler, çocukların eğitim masrafları ve sağlık hizmetleri gibi ek yükümlülüklerden korkarak, çocuk sahibi olmaktan kaçınıyorlar. Bu bağlamda aile planlaması konusu da büyük bir öneme sahip. İnsanlar, genellikle mevcut ekonomik durumu göz önünde bulundurarak kaç çocuk sahibi olacaklarına karar veriyor. Birleşmiş Milletler, devletlerin bu noktada daha etkili aile planlama hizmetleri sunması gerektiğini vurguluyor. Yüksek doğum oranlarının olduğu bölgelerde eğitim imkânlarının artırılması ve kadınların ekonomik bağımsızlığının sağlanması teşvik edilmelidir.
Bunun yanı sıra, kültürel ve sosyal normlar da çocuk sahibi olma kararlarını büyük ölçüde etkilemektedir. Birleşmiş Milletler'in raporu, bazı toplumlarda çocuk sahibi olmanın, özellikle kadınlar için bir zorunluluk haline geldiğini ve bu durumun kadınların eğitim ve kariyer hedeflerini sekteye uğrattığını ortaya koyuyor. Toplum içinde ‘anne olmanın’ bir kadın için beklenen bir rol olarak dayatılması, birçok kadının kendi yaşam tercihlerini gerçekleştirmesine izin vermiyor. Ayrıca, aile yapısındaki geleneksel beklentiler, genç kadınların çocuk sahibi olma isteğini artırırken, aile birliğini korumak adına kendi geleceği hakkında önemli seçimler yapmalarını zorlaştırıyor.
Birleşmiş Milletler, bu noktada politika yapıcılara ve toplum önderlerine büyük görevler düştüğünün altını çiziyor. Eğitim ve farkındalık kampanyaları ile kadın ve erkeğin eşit haklara sahip olduğu bir toplum anlayışının geliştirilmesi, çocuk sahibi olma konusundaki toplumsal baskıları azaltabilir. Özellikle, kadınların eğitimi ve güçlendirilmesi yoluyla ekonomik olarak bağımsız bir yaşam sürmeleri sağlanarak, hem ailenin hem de toplumun refahı artırılabilir.
İş gücü piyasasındaki cinsiyet eşitsizliği de dikkate alınması gereken önemli bir faktör. Kadınların iş gücüne katılım oranlarının düşük olduğu toplumlarda, çocuk sahibi olmayı tercih etme oranının da azaldığı gözlemleniyor. Bu durum, yalnızca bireylerin değil, aynı zamanda tüm toplumların kalkınması için büyük bir engel teşkil ediyor.
Sonuç olarak, Birleşmiş Milletler’in raporu, çocuk sahibi olmanın önündeki engellerin çok boyutlu bir problem olduğunu ortaya koyuyor. Ekonomik zorluklar, kültürel baskılar ve sosyal normlar, insanların almaları gereken kararları doğrudan etkiliyor. Çocuk sahibi olma konusundaki toplumsal algının değiştirilmesi ve daha iyi bir aile planlaması sağlanması, dünya genelinde çocuk sahibi olma isteğini artırmanın ilk adımları olarak karşımıza çıkıyor. Ayrıca, uluslararası iş birliğinin güçlendirilmesi ve toplumların ihtiyaçlarına göre özelleştirilmiş çözümler geliştirilmesi gerekmektedir. Ancak bu şekilde, hem bireylerin hem de ailelerin sağlıklı bir gelecek inşa etmeleri için gerekli koşullar yaratılabilir.